
Ağla kalbim ağla: beynimizde neler oluyor?
Psikolojik DanışmanSevdiğimiz bir kişi bizi üzdüğünde; “kalbim kırıldı” deriz, arkadaşlarımıza, sevgililerimize attığımız mesajların sonuna “kalp emojisi” ekleriz. Bu yazının başlığında olduğu gibi birçok şarkı sözünde, repliklerde, romanlarda da; kalbimizin acı çektiği ya da sevinçten sıcacık olduğu betimlenir. Ancak nöropsikoloji bilimine göre; uzun yıllardır duygularımızı “beynimiz” aracılığı ile deneyimlediğimiz biliniyor. Peki ama nasıl?
Beynimizin en önemli görevi; en zor koşullarda bile hayatta kalmamızı sağlamaktır. Bunun için; bedenimizin ihtiyaçlarını kaydeder, sinyalleri üretir, bu ihtiyaçları karşılamak için bize bir harita oluşturur, yol boyunca karşımıza çıkacak tehlikeler ve fırsatlar karşısında bizi uyarır. Burada anlatılan karmaşık bir yapıdır ve içsel sinyaller çalışmadığında, harekete geçme konusunda felce uğradığımızda, davranışlarımız ihtiyaçlarımızı karşılamadığında problemler yaşarız.
Yukarıda anlatılan işleyişte tüm farklı beyin yapılarımız; sistemin işlevi için bir rol oynar. Beynimizdeki limbik sistem, duygularımızın merkezidir. Tehlikeler ve karşısında bizi uyarır, keyif veren şeyler karşısında haz almamızı sağlar, hayatta kalmak için neyin önemli olup olmadığına karar verir. Limbik sistem; genetik olarak doğuştan getirilen bir takım özelliklerin yanında bizim yaşantılarımızın etkisinde de şekillenebilir. Bebekliğimizde beynimiz gelişmektedir; deneyimlerimiz bu sebeple çok önemlidir. Güvende ve sevilen bir bebek; keşfetme, oyun ve işbirliği konusunda uzmanlaşır. Korkan ve istenmeyen bir bebek ise; korku ve terk edilme duygularını oluşturma konusunda uzmanlaşır.
Limbik sistem; akılcı beynimizden daha hızlı karar alır. Örneğin; ormanda ayı gördüğümüzde, limbik sistem, uzun uzun bunun tehlikeli olup olmadığını, ihtimalleri araştırmaz, duyular aracılığıyla mesajı yollar ve ağzımız kurumaya, kalp atışlarımız hızlanmaya başlar. “Kaç ya da savaş” mesajı çok hızlı bir şekilde yanıp söner.
Bu sebeple limbik sistem “benzerlikler” üzerinden çalışır (daha hızlı karar alması gerektiği için) gelen bilgileri genel biçimde değerlendirir. Örneğin; bir yılan gördüğümüzde geri sıçrarız ancak birkaç saniye sonra yerdeki şeyin kıvrılmış bir halat olduğunu fark ederiz. Ancak limbik sistem çalışmaya başlamıştır ve bizi kaçış planımıza hazır hale getirir; kaslarımız gerilir, mimiklerimiz değişir. Tüm bunlar sanki “otomatik pilottaymışız” gibi gerçekleşir, bilincimizden uzaklaşırız, tehlike geçtiğinde “mantıklı düşünmeye” başlarız.
Tüm bunlardan yola çıkarak; peki sosyal ilişkilerimizde “beynimizdeki bu sistemlerin” rolü nedir?
Birbirimizi aynalama: empati
Başkası gibi “hissedebilme” becerisi de beynimizdeki nöronlar sayesinde gelişir. Sosyal medyada tesadüfen birbiriyle aynı jest ve mimikleri yapan sevgililerin videolarına denk gelmişsinizdir. Fakat yalnızca bu örnek değil; ayna nöronlarımız sayesinde, karşımızdaki kişinin yalnızca hareketlerini değil, o anki duygusal durumunu ve niyetini de algılarız. Kaşlardaki, göz çevresindeki çizgilerde ve dudakların kıvrımındaki ufak değişiklikler, karşımızdakinin ne kadar rahat ya da korkmuş olduğu ile ilgili bilgi verir. Karşımızdaki kişiden aldığımız mesaj “Benimle güvendesin” ise rahatlarız.
Yangın dedektörü: tehlikeler
Bu başlıkta bahsettiğim tehlikeler, travmatik deneyime maruz kalmış kişilerin beyin yapılarındaki değişikliğe odaklanmaktadır. Travmatik bir deneyim; dünyaya ve insanlara olan güven hissimizi derinden sarsar. Bu da beynimizin; karşı taraftaki kişinin niyetini, davranışını yanlış yorumlama riskini arttırır.
Peki ya yangın dedektörümüz bozulursa neler olur?
Örneğin; sevdiğimiz birine öfkelendiğimizde, güvendiğimiz biri bizi korkuttuğunda; duygusal ve mantıklı beynimiz arasında bir çatışma-çekişme yaşanır. Bu çekişme yüzünden fiziksel bazı semptomlar yaşayabiliriz, midemiz bulanır, kalbimiz işte burada kırılır (gerçek anlamda kırılmaz, fiziksel olarak bir ağırlık ya da çarpıntı hissederiz). Aynı zamanda psikolojik bir ıstırap yaşarız.
Her duman kokusu aldığımızda; kaçış planımızı devreye sokarsak bu bizim için yıkıcı olur. Sosyal ilişkilerimizde elbette; arkadaşımın beni üzüp üzmediğini bilmeye ihtiyacım var ancak amigdalam çok hızlı bir şekilde çalışır ve yanlış bir yorumlama yaparsa yangın çıkmamış olmasına rağmen, kendimizi bir yangının ortasına atarız. Yani sürekli olarak insanların bizi incitmek için planlar yaptığını, bizden nefret ettiklerini düşünürüz.
Bu dedektör tamir edilemez mi?
Beynimiz; adapte olma, uyum sağlama yeteneğine sahiptir. Nöroplastisite kavramı da tam olarak budur; çevremizle kurduğumuz etkileşim sonucunda beynimizde değişim meydana gelir. Hücreler arasındaki bağlantılar, ihtiyaçlarımıza göre yeniden şekillenir.