
Film İncelemesi: 200 Metre ‘Bir Ailenin Duvarlarla Ayrılan Hikayesi’
Psikolojik Danışman“Bir insan 200 Metre ilerideki bir yere ne kadar sürede ulaşır?”
Bu soruyu hiç düşündünüz mü? Çoğunuzun benim gibi, hiç düşünmeden bir dakika diyeceğini tahmin ediyorum. Ayrıca, metreyle ve ölçümlerle pek aram olmadığını belirtmek isterim
Bugün incelemek istediğim film ‘200 Metre’. Filistin asıllı Ameen Nayfeh’in yönetmenliğinde Lübnan yapımı bir film. Filmi izlerken bu filmle ilgili bir şey yazmalıyım diye düşündüm. Film çok sade ve çarpıcı bir şekilde Filistin – İsrail sorununu bir aile ve bir yolculuk üzerinden ele alıyor.
Şimdi sizden bir yer hayal etmenizi istiyorum. Siz Yeni Cuma Meydanı’ndasınız, eviniz orada. Aileniz ise NCity Sahil tarafında, tam karşınızda. Birbirinize çok yakınsınız değil mi? Şimdi aranızda bir duvar olduğunu ve bu duvardan sadece izin doğrultusunda geçebildiğinizi hayal edin. İşte İsrail – Filistin (Batı Şeria) sınırı böyle bir yer. Filmde bu sınır kavramı çok çarpıcı bir şekilde anlatılmış. İnsanlar çalışmak ve para kazanmak için o sınırdan sabah geçiyorlar ve akşam geri dönüyorlar. Sınırın ötesinde (İsrail tarafı) gayet normal bir hayat devam ediyor. Salwa’nın, çocuklarının eğitimine devam edebilmeleri ve yaşamlarını sürdürebilmeleri için aralıklarla çalıştığını görüyoruz. Filmde baba Mustafa, ailesine hem çok yakındır hem de bir o kadar uzaktır. Eşi Salwa, çocuklarıyla birlikte sınırın öbür tarafında (İsrail) yaşamayı tercih etmiştir. Orada çocuklarına daha iyi bir yaşam ve eğitim imkanı bulduğunu görüyoruz.
Çocukları daha iyi şartlarda yaşasın diye gurbete gitmiş aynı zamanda ülkesinde yaşananlardan bıkmış bir kadın (anne) profili var Salwa’nın. Bir şeyleri arkasında bırakmış olması yer yer eşiyle arasındaki ilişkiyi de olumsuz etkilediğini görüyoruz. Mustafa, İsrail tarafında yaşamayı kendine yediremediği için bunu tercih etmiyor. Kendi annesiyle birlikte sınırın öbür tarafında yaşamaya devam ediyor. Hem çocuklarına para gönderebilmek hem de ailesi için bir şeyler yapabilmek için sınırı da geçmeye muhtaç olduğunu görüyoruz aslında. Sağlığıyla ilgili çeşitli şikayetleri olmasına rağmen, sınırı geçip çalışmak için imkan kolluyor ve bunu yapıyor da. Sınırı geçtiğinde ailesiyle vakit geçirip çocuklarıyla birlikte olmaya çalışıyor.
Burada şunu görüyorum, siyasi çatışmalar ve bu gergin ortam insanları farklı kaçış noktalarına itebiliyor. Yani özellikle bizim kafamızda oluşan İsrail ve Filistin halkı iki bütün blok halinde ayrılmış toplumlar değiller. Salwa, Arap ve Filistinli olmasına rağmen İsrail’de yaşamayı tercih ediyor, çünkü orada çocukları için bir gelecek görüyor. Belki bunu yaparken ailesi parçalanıyor çünkü baba sınırın öbür tarafında ve İsrail tarafında yaşamak istemiyor ama çocukları için bu burukluğu yaşamak zorunda. İsrail’de oturum almak baba için o kadar onur kırıcı bir şey ki bu konu gündeme geldiğinde dahi dahi eşiyle tartışıyor ve sinirleniyor. Vatandaşlık değil sadece oturum almak!
Mustafa, çalışmak için İsrail’e geçerken diğer Batı Şerialılarla birlikte dikenli tellerle çevrili sınır kontrol noktasından geçmek zorunda kalıyor. Bir gün yine sınır noktasından geçerken izin kağıdında bir sorun çıkıyor. Tekrar yeniletmesi gerektiğini, ancak öyle İsrail’e girebileceği söyleniyor ve geri çevriliyor. Evine dönmeye çalışırken eşi Salwa arıyor, oğlunun solunum rahatsızlığı nedeniyle hastaneye kaldırıldığını öğrenen Mustafa kahroluyor ve çaresizce kaçak yollarla İsrail’e götüren simsarların yolunu tutuyor. İşte yolculuğu burada başlıyor Mustafa’nın.
Mustafa’yla birlikte kaçak bir şekilde İsrail’e girmeye çalışan birkaç Filistinli daha var ve bu kadar dert ve stresin içerisinde bu yolculuğu filme almak için onlara katılan Alman vatandaşı bir turist (Anne) var. Yolculuk sırasında Mustafa’nın telefonunun şarjı bitiyor ve ailesiyle iletişimi kopuyor. Onu en çaresiz yapan da bu durum aslında, hem ailesine ulaşamıyor hem de onlarla iletişim kuramıyor. Aslında yanı başındaki duvarın arkasında bir yerlerde ailesi. Ne durumdalar bilmiyor.
Mustafa, İsrail’de çalışan bir işçi olduğu için, yolculukta bulunan daha reşit olmamasına rağmen ‘ne iş olursa yaparım’ diyen bir Filistin çocuk var. O çocukta bu yolculukta kendine bir gelecek bulmak ve ekmeğini kazanmak için Mustafa’ya yanaşıyor. Belki bir umut İsrail’de bir işi olur? Gencecik insanların imkanları olmadığı için bir hayat kuramıyor olması ve bir hayat kurmaları için nefret ettikleri bir ülkeye gitmek zorunda kalmaları, bu içsel çatışmayı anlayabilir miyiz acaba? Bu durumun oluşturduğu duygusal yükü çalışabilir miyiz? İsrail onlar için hem zehir hem de panzehir.
Bu yolculukta herkes kendi yaşam mücadelesini veriyor. Ekibin başına yolda öyle olaylar geliyor ki… Sınırı Filistinli kaçakçılarla geçemeyince, İsrailli kaçakçılar devreye giriyor ve onların yardımıyla geçmeye çalışıyorlar. Mustafa ve diğer yolcular, üç kişi, bir Volkswagen Passat’ın daracık bagajında sıkışarak sınırı aşmaya çalışıyorlar. Bu, onların Batı Şeria’daki sıkışık yaşam koşullarını adeta simgeliyor. Mustafa bu yolculukta baba rolünü üstleniyor, yolcuları koruyup kollayarak onları adeta bir aile gibi bir arada tutuyor. Anne ise olan biteni meraklı bir kameraman gibi kaydediyor. İnsanlar ölümle burun burunayken bile çekim yapmaktan geri durmuyor. Bu durum izleyiciye o kadar rahatsız edici geliyor ki, sanki insanların yaşadığı drama karşı duyarsız bir gözlemci varmış gibi hissediyorsunuz. Aslında Anne, burada dünya toplumunu temsil ediyor. Hepimiz yıllardır süren bu dramı biliyoruz ama sadece izliyoruz.
Anne karakteri başta ne kadar iğreti dursa da filmin sonlarında ortaya çıkan gerçeklerle birlikte aslında bize farklı bir bakış açısı kazandırıyor. Anne’in babası İsrailli ve Anne İbranice biliyor. Hatta sınırdan sorunsuz geçmeleri onun güvenlikle İbranice konuşabilmesiyle mümkün oluyor. İsrail devletinin politikaları topyekün İsrail halkını temsil etmiyor. Filmde devlet politikalarının gündelik yaşamdan ne kadar uzak olduğunu görüyoruz. İzlerken, ‘Bu kadar yakınlar, neden hala gidemediler? Biri bir şey yapsın artık!’ diye düşünmeden edemiyorsunuz.
Filistin – İsrail olaylarını çarpıcı bir sadelikte işleyen bu film, işlemek istediği konunun yanında yaşanan aile dramını da çok canlı bir şekilde işlemeyi başarıyor. Filmi izlerken siz de Salwa’nın bu hayattan bıkmışlığına ve çıkış arayışına, bir şeyleri geride bırakma cesaretine ve Mustafa’nın çaresizliğine eşlik ediyorsunuz.