Terapide neden çocukluk anılarımızı konuşuruz?
Psikolojik DanışmanEşinizle yaşadığınız tartışmalarınız, romantik ilişkilerinizdeki kıskançlık ve öfke problemleriniz, kariyerinizde ilerleyemiyor olmanız, size hep haksızlık yapılması….tüm bu problemlerle baş edemediğinizde terapiye gidersiniz. Uzman size ilk görüşmelerinizde; “Çocukluğunuzu nasıl hatırlıyorsunuz?, Annenizle ilişkiniz geçmişte nasıldı?…” gibi sorular yöneltmeye başlar. Buna anlam veremeyebilirsiniz, “Yahu ben iş görüşmesinde kaygıdan kem küm ettim, bu yüzden buradayım, şimdi durduk yere çocukluk anılarımdan mı bahsedeceğim?” diye düşünerek içten içe sitem bile edebilirsiniz. Bu yazıda çocukluk döneminde yaşadıklarımızın, daha doğrusu hissettiklerimizin neden önemli olduğunu tartışacağım.
Anılardan bahsetmek sizin için geçmişte takılı kalmak anlamına geliyor olabilir, ancak bu anılar, şu anki duygusal tepkilerimizin ve davranışlarımızın kökenine dair bilgilere ışık tutar. Elbette her yaşadığınız sorunun kökeni çocukluk deneyimlerinizle bağlantılı olmayabilir. Yaşadığınız travmatik olaylara (savaş, doğal afetler, kaza, cinsel veya fiziksel istismar, ani ölümler, ciddi hastalıklar) dair deneyimleriniz de ilişkilerinizi, ruh halinizi olumsuz yönde etkiler ve problemin kökeni bu travmatik olaylar olabilir.
Peki ama çocukluk dönemi neden önemli?
Bir bebek doğduğunda beyninde milyarlarca sinir hücresi bulunur, bu hücreler çocukluk döneminde deneyim kazandıkça birbirlerine bağlanarak gelişir. Doğumda, beyin henüz tam olarak gelişmemiştir ve bu nöronlar arasındaki bağlantılar henüz kurulmamıştır. Çocuk büyüdükçe ve çevresindeki dünyayı deneyimledikçe, hücreler arasında bağ oluşur. İlk yıllarda oluşan bağlar, tekrar eden deneyimlerle güçlenir ve kalıcı olur. İhmal edilen çocukların beyinleri ise gelişimini tamamlayamaz ve bu nedenle, beyin hücreleri arasındaki bağlantılar azalabilir.
Çok erken yaşlarınızda, yürümeye yeni başladığınız zamanları düşünün; bu zamanlarda ayağa kalkmaya, koltuk kenarlarına tutunarak yürümeye çalışıyorsunuz. Bu durumda, bunu tek başınıza özgür bir şekilde deneyimlemek istersiniz ancak; kaygılı bir anneniz olduğunu düşünelim, sizi korku dolu bir yüz ifadesiyle izliyor, eli hep üstünüzde. Bu örnekler siz büyüdükçe artıyor, “aman oraya çıkma düşersin, sen süpürme sakarsın, meyveyi keserken elini de keseceksin!” ifadeleri ile yeni deneyimler elde etmeye çalışıyorsunuz. Yetişkinlik dönemine geldiğinizde; yeni bir iş görüşmesinde “rezil olacağım, saçmaladım” gibi düşüncelerle ya da sadece yoğun bir kaygıyla mücadele edersiniz.
Yukarıda yazdığım örnek size saçma, anlamsız gelmiş olabilir ancak “yetersizlik inancını” çocukluk deneyimlerinizle pekiştirirsiniz, yetişkinliğe geldiğinizde artık zihninizi yormayacak bir “kestirme, kısa yol” bulmuşsunuzdur; “bilmediğim ve yeni bir şey denerken her şey kötü gidecek, ben başarısız ve yetersizim”. Bunun mantıklı ve gerçekçi olmadığınızı kendinize defalarca kez açıklamış olabilirsiniz ancak olumsuz anılarınız genellikle bilinçli hafızanızın dışında kalır ve tetikleyici bazı olaylarla yeniden ortaya çıkar.
Bu kestirme ve kısa yollar nasıl oluşur?
- Bunlardan ilki; ihtiyaçların karşılanmamasıdır, çocukluk dönemimizde “iyi olandan, sevgiden” yoksun kalmak ya da bunlara kısıtlı bir şekilde ulaşmaktır.
- Travmatik yaşam deneyimleri de bu kestirme yolları oluşturur, bireyin zarar görmesi, tehlike altında olması ya da çocukluk döneminde “güven ihtiyacının karşılanmaması” ve hatta istismar edilmesi olarak açıklanabilir.
- Bazı ebeveynler çocuklarına karşı gereğinden fazla bakım sunarlar, bu aslında çocuğun ihtiyaçlarını karşılamaz, ebeveynin “iyi ebeveyn” rolüne katkıda bulunur. Bu çocuklara hiçbir zaman kötü davranılmaz ama yine de işlevsiz kestirme yollar oluştururlar çünkü her ihtiyacın fazlasıyla, hatta talep edilmeden (bebek ağlamadan ihtiyacını tahmin edip emzirmeye başlamak) karşılanması gerçekçi değildir.
- Ebeveynleri model alma yolu ile de çocukluk döneminde bazı işlevsiz düşüncelere, inançlara sahip olabiliriz.
Tüm bunlardan yola çıkarak; çocukluğumuzda ve ergenliğimizde yaşadığımız anılar, ebeveynlerimizle olan ilişkilerimiz şimdiki davranışlarımıza ve duygularımıza yönelik bilgiler verir. Terapide bunları konuşarak, canlandırarak, çeşitli tekniklerle yeniden anlamlandırırız ve ilişkilerimizde öğrendiğimiz bu yeni, işlevsel anlamı kullanırız.