Ocak 22, 2024

Kar Kardeşliği (Society Of The Snow) Filmi: Hayatta Kalma ve Umut

Psikolojik Danışman

“Kar Kardeşliği (Society of the Snow)” adlı film; 1972’da And Dağları’ndaki uçak kazasını, bir hayatta kalma mücadelesini ve kazadan 72 gün sonra 16 kişinin kurtuluşunun gerçek hikayesini anlatıyor. Amatör bir rugby takımı, Şili’nin Santiago şehrindeki karşılaşmaları için özel uçakla yola çıkar. Uçakta 5’i mürettebat, takım oyuncuları ve yakınları olmak üzere 45 kişi vardır. 

Böyle bir kazadan kurtulmak için nasıl bir topluluk içinde olmalıyız? Yiyecek yemek, ısınacak herhangi bir olanak olmadığında nasıl yaşamaya devam edebiliriz? Peki böyle bir deneyim sonrasında, kurtulduğumuzda, artık hayatımıza nasıl devam ederiz? Filmi izlerken ve sonrasında bu sorular yüzüme sertçe çarptı. Bu yazıyı yazarken bu soruları hem size, hem de kendime soruyor olacağım.

Not: Filmin izleyici kitlesi 18 yaş ve üstüdür, filmde ve bu yazıda da rahatsız edici unsurlar olabilir. 

Bu yazımda logoterapinin öncüsü olan Viktor E. Frankl’in düşüncelerinden yararlancağım; Frankl’a göre, yaşamaya devam etmek için bir “anlam” oluşturmak ve buna sıkıca sarılmak çok önemlidir. 

Film kazada ölen bir gencin bakış açısıyla, onun sesi ile anlatılıyor; Numa Turcatti. 24 yaşında bir hukuk öğrencisi, bu geziyi arkadaşlarıyla vakit geçirmek için bir fırsat olarak görüyor. Arkadaşlık ve dostluk onun için çok önemli. Bunu vurguluyorum çünkü aslında film boyunca, tüm karakterler için arkadaşlığın önemli ortak bir değer olduğunu bilmenizi istiyorum. 

Kaza anından sonra hayatta kalan 29 kişi, uçağın içindeki yaralıları ve ölüleri tespit ettiler, yaralıları sakinleştirdiler ancak gece olduğunda ölümcül bir soğukla karşı karşıya kaldılar. Bazıları kaza anında olmasa bile, soğuk sebebiyle donarak yaşamını kaybedecekti. 

Daha ilk günden itibaren sahip oldukları önemli bir duygu vardı; umut. Belli bir süre boyunca arama çalışmalarının onları kurtaracağına olan inançları sayesinde hayatta kaldılar. Bu inanç, yaşamak için çaba göstermelerini sağladı; karı eriterek suya dönüştürecek bir düzenek yapmalarını, yaralıları korunaklı bir şekilde yatırmalarını, bavullardaki atıştırmalıkları aralarında paylaşmalarını, tıp öğrencisinin yaralarla ilgilenmesini sağladı. Dağın farklı yerlerine düşmüş olan uçak parçalarına gidip batarya, telsiz, radyo bulmalarını da sağladı. Ancak belli bir süre sonra, arama çalışmalarının durdurulduğunu öğrendiler. Yemekleri kısa sürede tükendi. Hayatta kalanlardan bazıları yaralı olduğu için, soğuktan, açlıktan ölmeye başladı. Bir yaralı, yarasının kabuğunu yedi. Gruptan üç kişi; ölen yolcuların etini yemeleri gerektiğini diğerlerine açıkladı. Elbette bu, burada yazdığım gibi tek bir cümlede olup biten, algılanan ve kabul edilen bir öneri değildi. Bir süre sonra hayatta kalma dürtüsü ile, kabul edildi.

“Aklınızı kaybetmenize neden olacak şeyler vardır ya da kaybedecek aklınız yoktur.’ Anormal bir duruma gösterilen anormal bir tepki, normal bir davranıştır” (Viktor E. Frankl, İnsanın Anlam Arayışı).

Ahlak sınırlarını zorlayan, yaşamın anlamını derinden sarsan bir durum; beraber yola çıktığımız arkadaşlarımızın ölü bedenlerini bir besin kaynağı olarak görmek. Kazadan sonra kurtulanların verdiği röportajlar sayesinde toplum bu bilgiyi öğrendiğinde; hayatta kalanlar suçlandı, bu durum bir magazin olayı gibi didik didik kurcalandı. Film işte tam bu konuda, basının karşısında oluyor; hikayeyi bize, ölen bir yolcunun ağzından anlatıyor. 

Aslında bu yazıyı yazarken vurgulamak ve kurcalamak istediğim şey bu sarsıcı bilgi değil; ölenlerin etini yemek konusundaki fikir ortaya atıldıktan sonra yaşananlar. Bu fikri atan karakterler, “Öldüğümde benim etimi de yiyebilirsiniz, buna izin veriyorum” cümlesini kuruyorlar. Böylece ölmüş olanlar ve hayatta kalanlar arasında bir bağ kuruluyor. Filmdeki karakterlerin hepsi, bir diğerinin yaşamını önemsiyor, bundan kimse, izleyici olarak bizler bile, tek bir an bile şüphe etmiyor. Bu kadar sarsıcı bir davranışın “bencilliği” konusunda tartışabiliriz elbette ancak; yaşayanlar arasında bencilce davranan kimse olmuyor. Filmde ve gerçek olaylarda; vicdani yükü üstlenen üç kişilik bir grup var, onlar diğerlerinin yediği etin, kimin eti olduğunu bilmemesini sağlıyorlar. Bence asıl sarsıcı olan ve anlamaya çalıştığım şey, tam olarak bu, bu yükü üstlenmek. 

“Hiçbir insan ve hiçbir kader, bir başka insanla ya da kaderle kıyaslanamaz. Hiçbir durum kendini tekrarlamaz ve her bir durum farklı bir tepki gerektirir” (Viktor E. Frankl, İnsanın Anlam Arayışı).

Yukarıda sorduğum soruyu tekrar sormak istiyorum; Peki böyle bir deneyim sonrasında, kurtulduğumuzda, artık hayatımıza nasıl devam ederiz?

Kazadan kurtulan 16 kişi,  kazan öncesi kilosunun yarısına düşmüştü, susuzuluk, kırık kemikler, yetersiz beslenme, soğuk yanıkları gibi birçok sağlık sorunları ile mücadele ettiler, tedavi gördüler. Peki ama onlar hastaneye geldiklerinde neden alkışlanıyorlardı, aileleri bu durumu neden “mucize” olarak görüyordu? Hayatta kalanlar travma sonrası stres ve yas duyguları ile mücadele ediyordu ancak dünya bu yönü görmüyordu. Yaptığım araştırmalara göre; hayatta kalanlar birbirleriyle vakit geçirmeye devam etmiş, topluluğun bir arada olması birbirlerine destek olmaları; (duygusal ihtiyaçları giderme yönüyle) hayatta kalma mücadelelerinin bir parçası olmaya devam etmiş. 

Hayatta kalanlardan Nando Parrado, Roberto Canessa, Eduardo Strauch yaşananlar hakkında kitap yazdılar, Eduardo kazanın olduğu bölgede düzenlenen gezilere eşlik ediyor. Filmde Carlitos Páez’i gerçek hayattaki oğlu canlandırıyor. 

Kısacası; hayatta kalanlar, ölen sevdiklerinin hikayesini anlatmayı, kendileri için bir “anlam” olarak belirlemişler. Hatta filmdeki sahneye göre; kaza yerine gelen kurtarma helikopterine yolculardan başka yük alınmaması gerekiyor ancak karakterlerden biri, ölen kişilerin anıları ile doldurup hazırladığı valizin üstüne oturuyor ve kurtulmayı reddediyor. 

 “Yaşama yüklediğimiz anlam elimizden alınırsa, sarsılırsa; hayatta kalmamızın, kurtulmanın bir anlamı olmaz, umudumuzu yitiririz”

Şeyma Akkuş

Şeyma Akkuş

Psikolojik Danışman

Whatsapp
Size Nasıl Yardımcı Olabiliriz?
Size Nasıl Yardımcı Olabiliriz?