Şubat 23, 2025

“Brain rot”: Yetişkin bireylerde ekran bağımlılığı

Psikolojik Danışman

“Brain rot”: Yetişkin bireylerde ekran bağımlılığı

“Brain rot” yani “beyin çürümesi”; Oxford Sözlüğü tarafından 2024 yılının kelimesi olarak belirlendi. Önemsiz ve kalitesiz, basit içeriğin aşırı tüketimi sonucunda; var olan entelektüel durumun bozulması olarak tanımlanıyor. Peki bu ifade hayatımızda tam olarak nasıl bir yer ediniyor? “Uyanır uyanmaz telefonu elime alıyorum, yemek yerken bir şeyler izlemek hoşuma gidiyor, saatlerimi ekran başında geçiriyorum!” diyor olabilirsiniz. Bu yazıda, ekrandaki içerikleri kaydırmanın beynimizde ve duygularımızdaki etkisini iki başlıkta ele alacağım.

Uyarı: Bu yazıyı okumak ve buna odaklanmak sizin için zorlayıcı olabilir. “Keşke bu yazı 15 saniyelik eğlenceli bir video olsaydı!” diyebilirsiniz. “Beyin çürümesi” işte tam olarak birazdan yaşayacağınız bu zorlanmaya işaret ediyor. 

Ekran Kaydırmanın Beyindeki Etkisi: Dopamin Patlamaları ve Beyin Çürümesi

TikTok, Instagram Reels gibi uygulamalar, bizim hoşumuza giden içeriklerden daha fazla görmemizi sağlayacak şekildedir; her yeni klipte daha fazla ödül beklediğimizden kaydırmaya devam ederiz. Kendimizi durdurmakta çok zorlanırız!

Bağımlılıklar genellikle ödül mekanizmasını tetikleyen davranışlar ve maddelerle ilişkilidir. Ancak ekran bağımlılığı, diğer bağımlılıklardan farklı olarak, sürekli ve sınırları belirsiz bir ödül kaynağıdır bizim için, bu yüzden de çok hızlı bir şekilde bağımlılığa dönüşebilir. Ekran bağımlılığını diğer bağımlılık türlerinden ayıran 4 önemli özellikten söz etmek istiyorum.

  • Kolay erişilebilir:  Akıllı telefon kullanımı temel bir iletişim aracıdır. Telefonunuzu elinize alıp uygulamayı açmanız yeterli olur, bu uygulamalar çocukların bile anlayabileceği kadar basit bir kullanıma sahiptir.
  • Sürekli yeni içeriğe ulaşırsınız: Kaydırdıkça farklı ve özel olarak sizin ilgilendiğiniz, hoşunuza giden konularda güncellenen içerikler sunar.
  • Önünüze ne çıkacağı belirsizdir: Bir düşünün; kumar bağımlıları oyunu oynarken en kötü şekilde kaybedebileceklerini bilirler, biraz ödül alırlar ve sonra daha fazla ödül alabilmek için kaybetme riskini sürdürmeye devam ederler. Bu durum kaydırmaya devam ettiğimizde de yaşanır; bizi memnun etmeyen, sinirlendiren, adalet duygumuzu sarsan bir sürü içerikle karşılaşırız ancak bir-iki video önce aldığımız ödülü ve hazzı arttırmak isteriz, kaydırırız.
  • Karar almanızı gerektirmez: Hazza, dopamine çok kolay ulaşırken neden kitap okuyarak ;yürüyüşe çıkarak; bir saatten uzun bir filmi izleyerek; arkadaşlarımızla buluşarak; akrabalarımızla muhabbet ederek ulaşmaya çalışalım ki? Elimize telefonu almak yeterli olur. Karar verme mekanizmamıza bile ihtiyaç duymadan rastgele önümüze gelen videoları kaydırmak da dopamine ulaştırır.

Ayrıca her seferinde bir önceki dopamin zirvesinin üstüne çıkmayı talep ederiz, çünkü en son ulaştığımız hazdan sonra; kitap okumak çok sıkıcı gelecektir. Bunu bir örnekle açıklamak istiyorum:

Bir insan acıktığında, vücudu enerjiye, besine ihtiyaç duyar ve bu ihtiyacı karşılamak için yemek yemesi gerekir. Ancak, bu kişi yemek yerine tatlı yemeyi tercih ederse ne olur? Tatlı, hızlı bir dopamin patlaması sağlar ve kısa süreli bir tatmin hissi yaratır. Ancak bu his, vücudun temel ihtiyaçlarını karşılamaz. Aksine, kişi daha sonra hem enerjisi tükenmiş hisseder hem de tekrar bir şeyler yeme ihtiyacı duyar. Ayrıca tatlıdan sonra yemek yemek istemeyiz, yoğun bir dopamin alırız ve yiyeceğimiz sebzeli bir yemek çok yavan gelir. 

Tıpkı sürekli tatlı yiyen birinin normal yemeklerden zevk alamaması gibi, ekran bağımlılığı da bizi diğer mutluluk kaynaklarına, çevremizde hoşumuza gidebilecek durumlara karşı ilgisiz hale getirir ve daha fazla ekran süresine yönlendirir. Artık normal aktiviteler bizim için ödüllendirici etkisini kaybetmiştir.

Acıktığımızda vücudumuzun ihtiyacı olan şey sağlıklı ve dengeli bir öğün yemek ve tatlı yedikçe ihtiyacımız karşılanmıyor. Benzer şekilde düşündüğümüzde biz hangi ihtiyacımızı karşılamak için videoları kaydırmaya devam ediyoruz? Bu davranışımız neden işe yaramıyor ve ihtiyacımız karşılanmıyor?

Duygusal Açıdan Ekran Bağımlılığı

Ekrana bakmadığımız o kısacık anda ne oluyor? Ne hissediyoruz da tekrar telefona yöneliyoruz? Bunu bir döngü üzerinden açıklayalım. Bu döngü bilinçli bir şekilde gerçekleşmiyor. Üzerinde uzun uzun düşünmüyoruz, sadece hızla yaşıyoruz.

Uyarı: Bu döngüyü anlamak size biraz karmaşık gelebilir. Belki de şu an odaklanmakta zorlanıyorsunuz, hatta bu yazının tadı size yavan geliyor olabilir. Yazıyı bırakıp TikTok’a, Instagram’a geçmek, yani zihninize hızlı bir ‘tatlı’ sunmak isteyebilirsiniz. Ama tam da bundan bahsediyoruz! Biraz daha burada kalın, çünkü bu döngüyü kendiniz için tanımlamaya, anlamlandırmaya çalışıyorsunuz.

  1. Kahverengi: Gerçek ve acı verici duygu
    Bu döngü, deneyimlemekte zorlandığımız, çok acı verici bir duygu olan kahverengi ile başlar. Bu, üzüntü, yalnızlık, kaygı, terk edilme veya utanç  gibi çok güçlü ve acı veren bir duygudur.
     
  2. Mavi: Huzursuzluk, rahatsız edici bir duygu: Kahverengi alandaki duygu, o kadar zorlayıcıdır ki; doğrudan yüzleşmek yerine bu acının etrafını daha kolay baş edebileceğimiz bir başka duyguyla yani mavi bir alanla sararız. Kahverengi alandaki duygu sürekli kanayan bir yaradır, onu korumak isteriz, yarayı görmekten korkarız ve nasıl dindireceğimizi hiç öğrenmemiş olabiliriz. Mavi alandaki duygu; kaygı, can sıkıntısı, stres, bıkkınlık, boşluk gibi rahatsızlık veren bir duygudur. Bu duygu bizi çok sıkışmış ve çaresiz hissettirir ve aslında kahverengi alandaki acı verici duygumuzun yerini almak yerine yalnızca onu gizler.
  3. Sarı: Bu huzursuzluğu azaltmalıyım!: Bu sıkışmış ve çaresiz halden uzaklaşmak için rutinlerimize dönmek isteyebiliriz, hayatın normal akışında olduğunu, güvende olduğumuzu bilmek isteriz. Yani ihtiyacımız olmasa da yemek yeriz, alkol tüketiriz ya da daha kolay bir şekilde; sosyal medyada kaydırmaya başlarız! Telefonumuzda vakit geçirdiğimizde, beynimiz dopamin salgılar ve bu da geçici bir rahatlama hissi yaratır. Böylece mavi renkli alandaki huzursuzluk biraz azalır,  fakat kahverengi alandaki acı verici duygu hâlâ oradadır.
      • Bu durumu somutlaştırmak için size yara örneğini vermek istiyorum: Yüzünüzde bir yara olduğunu düşünün, buradan kan elinize damlıyor, kanayan yerin eliniz olduğunu zannederek elinizi sargı beziyle sarıyorsunuz, ancak yara farklı bir yerde olduğu için iyileşmiyor. Gerçekten kanayan yaranız mavi alanda değildir ve sarı alan, sizi sıkışmış durumdan kurtarmak için hep yanlış sinyaller verir.

     

  4. Döngü Tekrar Başlar: Kaydırarak rahatlama sağlasak da, bu sürekli dopamin uyarımı beyin sistemimizi bozarak normal aktivitelerle huzurlu hissetmemizi zorlaştırır.Bu da mavi alandaki huzursuzluğun tekrar tekrar oluşmasına sebep olur. Yüzümüzdeki yaralar kanayıp elimize damlamaya devam eder. Daha fazla dopamin (ekranı daha çok kaydırma) ihtiyacı duyarız. Rahatsız hissettiğimiz için döngü yeniden başlar, çünkü aslında kahverengi alandaki duyguyu (gerçek acıyı) deneyimlemeden bu döngüden çıkamayız.

    Sosyal medyadan ayrılmakta zorlanıyoruz ve bu konudaki davranışımızın, duygularımızın sorumlusu biziz. Eğer Mark Zuckerberg’i suçlarsak, o gelip de bize gerçekten neye ihtiyaç duyduğumuz konusunda bir bilgi veremez.

    Not: Bu yazıyı okuduğunuzda yaşadığınız bu problem hakkında daha geniş bilgi sahibi olabilirsiniz, yaşadığınız durumu tanımlamanız, anlamlandırmanız konusunda size yardımcı olabilir ancak bu sorununuzu tamamen çözebilmeniz, tedavi olmanız için kaleme alınmamıştır.

Kaynaklar ve ilginizi çekebilecek içerikler:

Şeyma Akkuş

Şeyma Akkuş

Psikolojik Danışman

Whatsapp
Size Nasıl Yardımcı Olabiliriz?
Size Nasıl Yardımcı Olabiliriz?